1989 yılından beri, her yıl 11 Temmuz “Dünya Nüfus Günü.” Dünya nüfusu 1987 yılında beş milyara ulaşınca, Birleşmiş Milletler böyle bir gün oluşturarak nüfusla ilgili sorunlara dikkat çekmek istemişti.
Aradan geçen çok değil 35 yılda, 2022 yılında dünya nüfusu 8 milyar oldu. Oysa bir milyara ulaşması 19.yy’ın başlarında gerçekleşmişti, iki milyara çıkması için 126 yıl geçti. Üç milyara ulaşması 30, dört milyara 14, beş milyara ulaşması ise yalnızca 13 sene aldı. Dünya nüfusunun neredeyse her 10 yılda bir milyar artması, Dünya Nüfus Günü’nün ilan edilmesinin gerekçesini oluşturuyor.
Hindistan Çin’i geçti
Birleşmiş Milletler tahminlerine göre, bu sene dünya nüfusu açısından önemli bir gelişme, nüfusu en kalabalık ülkeler sıralamasında ilk sıranın Çin’den Hindistan’a geçmesi.
Hindistan 1 milyar 425 milyonu aşan nüfusu ile burun farkıyla Çin’i geride bıraktı. Bu değişiklikte, Çin’in geçmişte uyguladığı tek çocuk politikasının önemli bir etkisi var. Artık Çin’in nüfusu azalma eğiliminde.
Türkiye’de de Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda 13 milyon olan toplam nüfus, 2022 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 85 milyon 279 bin 553 kişi oldu. Bu nüfus büyüklüğü ile Türkiye, nüfusu en kalabalık ülkeler sıralamasında, 194 ülke arasında 18. sırada yer aldı. Bir üst sırada 88.5 milyonluk nüfusu ile İran, bir alt sırada 83.4 milyonluk nüfusu ile Almanya yer alıyor.
Nüfus projeksiyonları nasıl yapılıyor?
Nüfus projeksiyonlarını çok farklı şekillerde yapmak mümkün.
Nüfusun geçmişteki artış veya azalış trendini farklı matematiksel fonksiyonlarla geleceğe taşıyan matematiksel projeksiyon yöntemlerini kullanmak da mümkün, daha detaylı bir şekilde nüfus büyüklüğünü ve yapısını belirleyen doğurganlık, ölümlülük, göç gibi unsurların nüfusu nasıl etkileyeceklerini dikkate alan, teknik olarak kuşak-unsur projeksiyonları diye ifade edilen projeksiyonlar ile yapmak da mümkün.
Daha doğru ve kapsamlı sonuçlar ürettiği için burada kuşak-unsur yöntemi ile üretilen projeksiyon sonuçlarını paylaşacağım.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) nasıl çalışır?
Nüfus projeksiyonları açısından en önemli girdilerden birisi başlangıç nüfusu. Bu nedenle Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) nüfusunun kapsamını iyi bilmek gerekiyor.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, 25 Nisan 2006 tarihinde çıkarılan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu çerçevesinde, aile kütüklerine göre nüfus kayıtlarını içeren Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) ve ülkedeki tüm adres bilgilerinin tutulduğu Ulusal Adres Veri Tabanı’nın (UAVT) eşleştirilmesi ile kuruluyor.
2007 yılından itibaren TÜİK, ADNKS kapsamında nüfus istatistiklerini paylaşmaya başladı. ADNKS, Türkiye sınırları içinde ikamet eden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve yabancı uyruklu kişileri kapsıyor.
ADNKS nüfusunun anlaşılması açısından “yabancı uyruklu nüfus”un kapsamının anlaşılması önemli. İlgili yıl için geçerli ikamet veya çalışma iznine sahip yabancılar, uluslararası koruma kimlik belgesi gibi ikamet izni yerine geçen kimlik belgesi olan yabancılar ve ilgili yıl için adres beyanında bulunan ve izinle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmış mavi kart sahibi kişiler “yabancı uyruklu nüfus” kapsamında ADNKS nüfusuna dahil ediliyor.
Suriyeli sığınmacılar dahil değil
Göç İdaresi Başkanlığı tarafından sayısı 3.3 milyon olarak açıklanan Suriyeli sığınmacılar ADNSK nüfusuna dahil değil.
ADNKS nüfusuna dahil olan “yabancı uyruklu nüfus” ise 1 milyon 823 bin 836 kişi. Yani 2002 yılı için açıklanan 85.3 milyonluk nüfusun 1.8 milyonu yabancı uyruklu kişilerden oluşuyor.
Yabancı uyruklu kişilerin ne kadarının çalışma ve ikamet izni ile Türkiye’de bulunduğu, ne kadarının Afganistan, Irak, İran, Somali gibi farklı ülkelerden Türkiye’ye göç eden uluslararası koruma kapsamındaki sığınmacılardan oluştuğu, ne kadarının mavi kart sahibi Türkiye Cumhuriyeti kökenli kişilerden oluştuğu açıklanmıyor.
Ama yabancı uyruklu nüfusun sayısal büyüklüğünün oldukça hızlı bir şekilde artması dikkat çekici. 2007 yılında 100 binin altında, 2017 yılında 1 milyonun altında olan yabancı uyruklu nüfus bugün 2 milyona yaklaşmış durumda.
100 milyonluk Türkiye hedefi gerçekleşebilir mi?
Yüz milyonluk Türkiye hedefi uzun süredir konuşuluyor. TÜİK’in 2018-2080 dönemi için yapılan projeksiyon sonuçlarına göre 2050 yılı itibarı ile Türkiye nüfusunun 104 milyonu aşması, 2080 yılı itibarı ile de 107 milyonu geçmesi bekleniyor.
Birleşmiş Milletler de tüm ülkeler için nüfus projeksiyonu yapıyor. Birleşmiş Milletler’in Türkiye nüfus projeksiyonlarına göre ise, 2050 yılı itibarı ile Türkiye nüfusunun 96 milyona yaklaşması, sonrasında azalmaya başlayarak 2075’te 92 milyona, 2100’de ise 82 milyona düşmesi öngörülüyor.
Tabii hem TÜİK hem Birleşmiş Milletler projeksiyonları için farklı senaryolar söz konusu. Burada gerçekleşmesi en muhtemel senaryonun sonuçlarından bahsediyorum. TÜİK ve Birleşmiş Milletler projeksiyonları arasındaki fark esasen doğurganlık varsayımlarının farklı olmasından kaynaklanıyor.
TÜİK doğurganlık seviyesinin gelecekte Birleşmiş Milletler projeksiyonlarının varsaydığından daha yüksek seyredeceğini öngörüyor, bu nedenle de daha yüksek bir nüfusa ulaşılıyor.
TÜİK’e göre daha düşük doğurganlık varsayımı olan Birleşmiş Milletler projeksiyonlarında bile 2022 için öngörülen toplam doğurganlık hızı, yani kadın başına ortalama doğum sayısı varsayımı 1.88. TÜİK’in 2022 doğum istatistiklerine göre gerçekleşen toplam doğurganlık hızı ise 1.62. Henüz, bu doğurganlık seviyesinin geçici mi, kalıcı mı olduğunu söylemek için erken. Pandemi, ekonomik kriz gibi etkilerle evliliklerin, doğumların ertelenmesi neticesinde konjonktürel etkilere bağlı geçici bir düşme de olabilir bu. Doğurganlık düzeyinin önümüzdeki bir iki yıl daha bu seviyeleri teyit etmesi gerekiyor.
Ancak doğurganlık seviyesinin düşme eğiliminde olması, yurt dışından göçün belirgin bir artış göstermediği senaryoda 100 milyonluk Türkiye hedefinin gerçekleşmeyeceğine işaret ediyor.
Genç nüfus önümüzdeki süreçte azalacak mı?
Genç nüfusu, 15 yaş altı nüfus olarak da ele alsak, 18 yaş altı nüfus olarak da ele alsak, 24 yaş altı nüfus olarak da ele alsak önümüzde süreçte genç nüfusun hem oransal hem de sayısal olarak azalacağını net bir şekilde söyleyebiliriz.
1990’lı yıllardan beri yaklaşık 20 milyon olan 15 yaş altı genç nüfus 2035’te 17 milyonun altına, 2050’de 16 milyonun altına düşecektir. Oransal olarak da toplam nüfusun yüzde 22’sinden yüzde 17’sine düşmesi öngörülüyor.
Genç nüfusun azalmaya başlamasının doğal sonucu okul çağı nüfuslarının da azalmaya başlaması olacaktır. Bu durum okul öncesi çağdan üniversite eğitimine kadar geçerli olacaktır. Dolayısı ile eğitime yönelik planlamalarda bundan sonra temel önceliğin bina, derslik sayısını artırmaktan ziyade, eğitimin niteliğini, kalitesini artırmaya verilmesi, gençlerin doğru bir planlama ile doğru alanlara, mesleklere kanalize edilmesi önem taşıyor.
Çalışma çağı nüfusu ne zaman azalacak?
Cumhuriyet’in kurulduğu yıllardan bugüne kadar sayısal büyüklük olarak sürekli artan çalışma çağı nüfusu, 2040 yılına kadar artmaya devam edecektir.
2033’te 61 milyonu geçecek olan yetişkin nüfus, 2040 yılından itibaren azalmaya başlayacak 2050 yılında 60 milyonun altına düşecektir.
Oransal olarak da şu anda %68 seviyesinde olan yetişkin nüfus 2035’te %67’ye düşecek, sonrasında düşüş hızlanacak 2050’de %62’ye düşecektir.
Çalışma çağı nüfusundaki değişimin yavaş bir şekilde yaşanması, geçmişte doğum oranlarının yüksek olduğu dönemde nüfusa dahil olan kuşakların çalışma çağı nüfusuna dahil olmaları nedeniyledir. İşgücü arzının yüksek seviyede olmaya devam etmesi, istihdamı artırmaya yönelik çalışmaları devam ettirmeyi zorunlu kılar.
Öte yandan çalışma çağı nüfusunun ortalama yaşının da giderek artma eğiliminde olacağını da akılda tutmak gerekir.
65 yaş üstü yaşlı nüfus oranı ne yönde seyredecek?
Uzun süredir artış eğilimi içerisinde olan 65 yaş üstü nüfus, esasen doğurganlıktaki azalmaya, kısmen de yaşam süresinin uzamasına bağlı olarak hem sayısal hem de oransal olarak artmaya devam edecektir.
TÜİK’in en son açıkladığı 2022 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre yaşlı nüfusun oranı %9.9. Birleşmiş Milletler’in projeksiyonuna göre bu orana 2026 yılında ulaşılması gerekiyordu.
Doğurganlıktaki düşüşün öngörülenden hızlı olması, toplam nüfus içerisinde 65 yaş üzeri nüfusun payının da artmasına sebep olmuş durumda.
Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 65 yaş üzeri nüfus oranının 2035’te %14’ü, 2050’de %21’i geçmesi sonrasında da artmaya devam ederek 2092’de %33 olması öngörülüyor.
Dünya Sağlık Örgütü, 65 yaş ve üzerindeki yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının %4’ten az olması durumunda o toplumu “genç nüfus” olarak, % 4-7 arasında olması durumunda “erişkin nüfus” olarak, % 8-10 arasında olması durumunda “yaşlı nüfus” olarak, % 10’un üzerinde olması durumunda ise “çok yaşlı nüfus” olarak değerlendiriyor.
Şimdiden “çok yaşlı nüfus” kategorisine girmiş durumdayız.
Türkiye yaşlanma sürecini hızlı yaşayan bir ülke.
Gelişmiş ülkelerde uzun bir döneme yayılan yaşlanma süreci Türkiye’de çok daha hızlı bir şekilde yaşanıyor.
Fransa’da yaşlı nüfus oranının %7’den %14’e çıkması 115 yılda gerçekleşirken, Türkiye’de yaşlı nüfus oranının %7’den %14’e çıkmasının 27 yılda gerçekleşmesi bekleniyor.
Demografik yaşlanma sürecinin sağlık hizmetine olan talebin artması, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği, aile yapısında, hane halkı tipolojilerinde ortaya çıkan farklılıklar gibi sonuçları olacaktır. Demografik yaşlanma süreci açısından da planlı hareket etmek, tüm bu alanlarda gerekli hazırlıkları yapmak önem taşıyor.
Bağımlı nüfus oranları nasıl değişecek?
Çalışma çağı nüfusu olarak ifade edilen 15-64 yaş nüfus, ekonomik olarak faal nüfus olarak değerlendirilirken, 15 yaş altı genç nüfus ve 65 yaş üzeri yaşlı nüfus “bağımlı nüfus” olarak değerlendirilir. Ekonomik olarak aktif nüfus başına düşen genç ve yaşlı nüfus, bağımlılık oranını verir.
Önümüzdeki süreçte genç nüfus oranının azalmasına bağlı olarak çocuk bağımlılık oranı azalacak; yaşlı nüfus oranındaki artışa bağlı olarak yaşlı bağımlılık oranı artacaktır.
Toplam bağımlılık oranı ise yaşlı nüfus oranının hızlı artışından kaynaklı olarak hep artmaya devam edecektir.
Demografik fırsat penceresi kapanıyor mu?
Çalışma çağı nüfusunun hızla arttığı ama doğurganlığın düşük olduğu ülkelerde, yeterli istihdam olanaklarının sağlanması durumunda ekonomik kalkınma hız kazanabilir. Bağımlı nüfus toplamının, çalışma çağı nüfusunun yarısından az olduğu bu dönem, “demografik fırsat penceresi” olarak nitelendirilir.
Türkiye açısından demografik fırsat penceresinin 2000’lerin ikinci yarısında açıldığı söylenebilir. Projeksiyon sonuçları fırsat penceresinin 2030’ların ikinci yarısında kapanacağını gösteriyor.
Özetle, Türkiye genç nüfusa sahip olma özelliğini hızla kaybediyor.
TÜİK’in 2022 ADNKS sonuçlarına göre bugün 33.5 olan Türkiye nüfusunun ortanca yaşı, Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre 2030’ların başında 35’i geçecek, 2040’ların ortasında 40 yaşı, 2060’ların ilk yarısında 45 yaşı, 2090’ların sonunda ise 50 yaşı geçecektir.
Demografik fırsat penceresinin bir demografik krize dönüşmemesi, planlı hareket etmeyi, eğitimin niteliğine yatırım yapmayı, yeterli istihdam imkanları yaratmayı, ekonomide verimliliği artırmayı ve sektörel tercihleri doğru yapmayı gerektirir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 24 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.